“…Emperyalizm ve Denge 1914 öncesi Alman dış siyasetinin hiç şüphesiz başlıca eserlerinden biri; üstelik klasik diplomasi tarihi geleneğini sürdürmesine rağmen bu geleneğin metodolojik tek yanlılığını paylaşmadığı gibi eskinin kendini haklı çıkarma zorunluluğuna da kapılmıyor.” Volker Ulrich, Süddeutsche Zeitung
1871’de büyük ölçüde kendi idaresi altında kurulan Alman İmparatorluğu’nun ilk şansölyeliğini de bizzat yapan Otto von Bismarck’ın dış siyasetteki başlıca hedefi, Avrupa kıtasının ortasındaki bu genç ulusun güvenliğini sağlamaktı. Dış siyasetteki temel stratejisi ise sair büyük güçlerin çıkarlarını birbirine düşürmeye, topyekûn gerilimleri Avrupa’nın merkezinden çevresine yönlendirmeye, sonra da büyük güçlerin emperyalist m
- Ürün Özellikleri
- Ödeme Seçenekleri
- 0 Yorum
- Tavsiye Et
- Hızlı Mesaj
-
“…Emperyalizm ve Denge 1914 öncesi Alman dış siyasetinin hiç şüphesiz başlıca eserlerinden biri; üstelik klasik diplomasi tarihi geleneğini sürdürmesine rağmen bu geleneğin metodolojik tek yanlılığını paylaşmadığı gibi eskinin kendini haklı çıkarma zorunluluğuna da kapılmıyor.” Volker Ulrich, Süddeutsche Zeitung
1871’de büyük ölçüde kendi idaresi altında kurulan Alman İmparatorluğu’nun ilk şansölyeliğini de bizzat yapan Otto von Bismarck’ın dış siyasetteki başlıca hedefi, Avrupa kıtasının ortasındaki bu genç ulusun güvenliğini sağlamaktı. Dış siyasetteki temel stratejisi ise sair büyük güçlerin çıkarlarını birbirine düşürmeye, topyekûn gerilimleri Avrupa’nın merkezinden çevresine yönlendirmeye, sonra da büyük güçlerin emperyalist müdahalelerinden doğan zıtlaşmaları Afrika ve Asya’da kullanmaya dönüktü.
Bu tarz bir stratejinin uygulanıp başarılı olmasını sağlayan şey ise Avrupalı güçlerin, Avrupa dışı dünyaya hükmetme yarışına girdikçe diplomasinin manevra sahasının büyümesi olmuştu. Şüphesiz ki Bismarck’la birlikte bu sahayı hâkim bir tavırla kullanmayı beceren devlet adamlarına sahip olması Alman İmparatorluğu için gayet elverişli olmuştu. Ancak Avrupalı büyük güçlerin arasına görece yeni katılan bu devlet, bir ölçüde daha doğuştan karakterinde bulunan, genel olarak emperyalist, özel olaraksa Şark cephesinde faaliyetlerde bulunmaya mecbur kalmıştı.
1890 sonrası dönemde Almanya, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki angajmanını sürekli artırarak, bir ölçüde bile isteye, gerilimlerin merkezine yönelmiştir. Kayzer 2. Wilhelm’in Osmanlı topraklarına ziyareti, Bağdat Demiryolu projesi ve inşası, Boğazlar hakkında Ruslarla müzakereler, Balkanlardaki meselelere taraf çıkması Alman İmparatorluğu’nun büyük dünya siyasetinin bir parçası olarak atılmış adımlardır. Bu hamlelerle Almanya, İngiltere ile Rusya’nın Yakın ve Orta Doğu’daki çıkar çatışmasının belirlediği durumu daha da şiddetlendirmiş, dünya savaşına giden yolu döşemeye başlamıştır.
Gregor Schöllgen bu kitabında İngiliz ve Alman arşivlerini ince ayrıntılarıyla tarayıp daha önce yayımlanmamış pek çok belgeyi ele alarak sadece 19. yüzyılın sonlarındaki devletlerarası siyasetteki kılavuz hatlarını, temel tasarımları değil pek çok rastlantıyı da ortaya koyuyor. Emperyalizm ve Denge, Alman İmparatorluğu’nun siyasi birliğini sağladıktan sonra benimsediği dış siyaseti derinlemesine inceliyor ve Birinci Dünya Savaşı öncesi Osmanlı dış siyaseti ve Osmanlı’nın Almanya ilişkilerine bir de Almanya ve İngiltere’nin gözünden bakmaya davet ediyor.