Uzun zamandır ne yazacağını merakla beklediğimiz, birden fazla türde yazdıklarıyla oldukça geniş bir okuyucu kitlesine hitap eden Seray Şahiner’in yeni öykü kitabı Hepyek manifesto niteliği taşıyor...
Şimdiye dek Şahiner edebiyatında pek aşina olmadığımız sulara cesurca giriliyor Hepyek’te. Kır öyküsü çıkıyor karşımıza ama bu tanıdığımız bir kır değil. Erkek anlatıcılar, komiler, dansözler, babaanneler; hastane odaları, yetiştirme yurtları... Hepsi bir arada, kimsenin kurmadığı bir çetenin üyeleri… Hepsi bir arada, hepyek ile yüzleşmenin ne demek olduğunu tek başına anlatıyor. İnsanlık tarihi, biraz da iletişim araçlarının tarihi olar
- Ürün Özellikleri
- Ödeme Seçenekleri
- 0 Yorum
- Tavsiye Et
- Hızlı Mesaj
-
Uzun zamandır ne yazacağını merakla beklediğimiz, birden fazla türde yazdıklarıyla oldukça geniş bir okuyucu kitlesine hitap eden Seray Şahiner’in yeni öykü kitabı Hepyek manifesto niteliği taşıyor...
Şimdiye dek Şahiner edebiyatında pek aşina olmadığımız sulara cesurca giriliyor Hepyek’te. Kır öyküsü çıkıyor karşımıza ama bu tanıdığımız bir kır değil. Erkek anlatıcılar, komiler, dansözler, babaanneler; hastane odaları, yetiştirme yurtları... Hepsi bir arada, kimsenin kurmadığı bir çetenin üyeleri… Hepsi bir arada, hepyek ile yüzleşmenin ne demek olduğunu tek başına anlatıyor. İnsanlık tarihi, biraz da iletişim araçlarının tarihi olarak okunabilir. Bu araçların neredeyse her biriyle kimi zaman sezdirerek, kimi zaman doğrudan anarak uğraşıyor Şahiner. Bunları edebiyatın meselesi haline getiriyor.
Hepyek; Haşim İşcan Geçidi’ne her girdiğinde bisiklet almaya karar verip geçitten çıkar çıkmaz bu hayali unutanların, fesleğen görünce gayrı ihtiyari okşayıp elini koklayanların, sokak çalgıcılarına para verenlerin, niyet etmedikleri dünyanın falına gaipten işaretlerle bakanların, hayatta kalma yolu olarak oyunu benimseyenlerin kitabı… Ama hakikaten “sadece” bu kadarı değil.
Şimdi, hepyek gelebilir!
“Şahiner insanların en aptalının bile artık çok enayi olamadığı bir dünyadan yazıyor: asgari bir sinizm, bir haşinlik belki, bir ‘külyutmazlık’, hem bu dünyada sağ kalmanın hem de yazının inandırıcılığının koşulu hâline gelmiştir.”
- Orhan Koçak