“1933’ten bu yana utanç, Almanların bir toplum olarak yaşayış biçimini ayırt eden bir özellik gibi görünüyor ve Anna Seghers’in kitaplarının ancak şimdi Batı’da yeniden ortaya çıkabilmesi, bu büyük Alman utancının bir parçası.”
Heinrich Böll
1937 yılı, Nazi Almanyası... Bir sonbahar sabahı Westhofen Toplama Kampı’ndan yedi tutuklu kaçar. Kamp Komutanı Fahrenberg yedi tutuklunun yedi gün içinde yakalanıp geri getirilmesini emreder ve yakalandıkları zaman onları bağlayıp öldürmek için yedi çınar ağacından yedi haç yaptırır. Yedi adam da korkunç zorluklar içerisinde, kime güveneceklerini bilmeden peşlerindeki Nazi askerlerinden ve halkın içindeki muhbirlerden kaçmaya çalışırlar. Ancak kurtuluş hiçbiri için o kadar kolay ol
- Ürün Özellikleri
- Ödeme Seçenekleri
- 0 Yorum
- Tavsiye Et
- Hızlı Mesaj
-
“1933’ten bu yana utanç, Almanların bir toplum olarak yaşayış biçimini ayırt eden bir özellik gibi görünüyor ve Anna Seghers’in kitaplarının ancak şimdi Batı’da yeniden ortaya çıkabilmesi, bu büyük Alman utancının bir parçası.”
Heinrich Böll
1937 yılı, Nazi Almanyası... Bir sonbahar sabahı Westhofen Toplama Kampı’ndan yedi tutuklu kaçar. Kamp Komutanı Fahrenberg yedi tutuklunun yedi gün içinde yakalanıp geri getirilmesini emreder ve yakalandıkları zaman onları bağlayıp öldürmek için yedi çınar ağacından yedi haç yaptırır. Yedi adam da korkunç zorluklar içerisinde, kime güveneceklerini bilmeden peşlerindeki Nazi askerlerinden ve halkın içindeki muhbirlerden kaçmaya çalışırlar. Ancak kurtuluş hiçbiri için o kadar kolay olmayacaktır. İçlerinden yalnızca biri özgürlük mücadelesini kazanırken, diğerlerini ihanet, çaresizlik ve işkence üçgeninde bir ölüm beklemektedir. Yine de yedinci haçın boş kalması en büyük teselli ve en güçlü ümit ışığıdır.1942 yılında yayınlanan Yedinci Haç, Anna Seghers’i dünyaca ünlü yapan eseridir. 1933 yılında Almanya’da kitapları yasaklanınca Fransa ve İspanya üzerinden Meksika’ya göç eden Seghers, bu sürükleyici kaçış hikâyesiyle sadece Alman halkının ve Nazi döneminin anatomisini çıkarmakla kalmıyor, en baskıcı zamanlarda bile bütün tehlikelere rağmen doğrular için ayakta kalmanın ne kadar önemli olduğunu muhteşem bir kurguyla gözler önüne seriyor.
“Seghers’in sorusu tüm geçerliliğini korumaktadır: O dönemin temelleri biliniyor muydu, biliyor muyduk, doğru yansıtılmış mıydı bu temeller? Yoksa gerçek, bir çelişkiler anaforunun doğurduğu korkunç bir faşizmin varlığı mıydı yalnızca?”